MERSİN   FORUM  ÇÖZÜM   KLİNİK    PSİKOTERAPİ MERKEZİ


                                                  
HASTALIKLAR

Ruhların Enkazını Kaldırmak

Ruhların Enkazını Kaldırmak



23 Ekim’de Van’da gerçekleşen depremin ardından ulusça hepimizin yüreği kan ağladı. Deprem o gün ülkemizi bir istirahat gününde vurdu. Kimisi evinde dinlenirken, kimi internet kafede, kimi bebeğini emzirirken yakalandı bu felakate. 17 Ağustos 1999 depremi ise tüm Marmara bölgesini uykudayken yakaladı. Ve pek çok deprem hep böyle habersiz geldi ve aniden yakaladı insanlığı. Ne depremleri yaşayan bölge halkları,  ne de dışarıdan bakanlar kontrolü hiçbir zaman sağlayamadı. Kontrolün elimizde olmama gerçeği zihinlerimizde, depremle ilgili en büyük korku temellerini oluşturdu. Ve bildiğimiz tek bir gerçek var ki, deprem bizi her an yakalayabilir.

Deprem ve tüm doğal afetler hepimizi doğanın büyük gücü ile yüz yüze bırakır ve yaşamımızı düzenlerken bu olayları arka plana atmamamız gerektiğini hatırlatır. Bireyler bu korkutucu gerçekliği yorumlamada güçlük çekerler. Depremi yaşayan bir birey aniden ve hiç beklemediği bir an da değişen hayatına baktığında,  daha çok kısa bir süre önce ailesiyle vakit geçirdiği, hayatını kazandığı mekanların bir kısmının ya da tamamının yıkıldığı, yakınlarının yaralandığı ya da öldüğü gerçeğiyle yüzyüze kalabilir. Çevresinde ki bireylerin şaşkınlığına, kayıplarına,  insanların birbirinden beklentilerine ve devam eden artçı sarsıntılara şahit olabilir. Tüm yaşananlar günlük, sıradan olaylar değildir.  Korkutucu, dehşet verici özelliklere sahiptir. Bu sebeple deprem ya da bir doğal afeti yaşayan bireylerin bu sürece hemen uyum sağlayabilmesi ve yaşamlarına bıraktıkları yerden devam edebilmeleri kolay değildir.

Travmalar, güçlü korku tepkileri ortaya çıkaran, aynı zamanda da bilinçli olarak var olan bir çok varsayım ve inanca hasar veren yaşam olaylarıdır. Travmatik olayın ardından bireylerde ortaya çıkan tepkiler tamamen normaldir ve bunların neler olduğunu bilmek, travmatik olayın psikolojik etkilerinden daha kısa sürede ve daha kolay kurtulmaya sebep olacaktır. Pek çoğumuz deprem sonrasında bu travmaya maruz kalmış bireylerin ilk tepkilerine medya aracılığıyla şahit olduk. Kiminin yüz ifadesi olaydan hiç etkilenmemiş gibiydi, oradan oraya koşturup çevredekilere yardım etmeye çalıyordu, kimisi bir köşeye oturmuş ve şaşkın bir ifadeyle olanları izliyordu, kimi ağlıyor kimi ise öfkeliydi. Aslında bu tepkilerin hepsi ilk şok karşısında bireylerin verebileceği normal tepkilerdir.

Depremi birebir yaşayan, ölümle karşı karşıya kalan ya da yakınlarının kaybına şahit olan bireyler, depremin travmatik etkisini daha çok yaşarlarken, medya aracılığıyla da depremin etkisi tüm topluma aktarılmakta ve bu da depremi yaşamayan bireylerin de ruhsal olarak depremden etkilenmesine sebep olmaktadır. Depremi yaşayan bireylerde korku ve endişe hakimdir. İnsanlarda duygusal tepkisizliklere ve donuk yüz ifadelerine rastlamak mümkündür. Düşünce ve davranışları depremin etkisi altındadır ve her an deprem tekrar gerçekleşecekmiş gibi kaygı  ve huzursuzluk içerisindedirler. Yaşanmış ve yaşanmakta olan yoğun korku ve stres sebebiyle bedenin çeşitli bölgelerinde bazı rahatsızlık veren belirtiler ortaya çıkar; mide ağrısı, baş ağrısı, göğüs ağrıları, çarpıntı, uyku düzenleri, yeme alışkanlıklarında değişimler gözlenebilir, ağlama nöbetleriyle sıklıkla karşılaşılabilir. Depremin herhangi bir yönünü çağrıştıran olaylarla karşılaşma durumunda, olayı sanki yeniden yaşıyormuş gibi hissedebilirler. Deprem anında yaşanılanları sürekli anlatma isteği ortaya çıkabilir.

Depremin ardından bazı şikayetlerin ilk dönemlerde olması oldukça normal olarak karşılanabilir. Ancak  duygu, düşünce ve davranışlarda görülebilecek değişimlerin depremin ardından geçen zamana rağmen azalmaması ya da depremden haftalar ya da aylar sonra aniden başlaması bireylerde travma sonrası stres bozukluğu, depresyon gibi ruhsal rahatsızlıklarla karşı karşıya kalındığını göstermektedir. Ruhsal travma ne kadar şiddetli yaşanmış ise ruhsal etkiler de o kadar fazla ve uzun süreli olur. Örneğin enkaz altında kalanlar kalmayanlara göre, yakınlarını kaybedenler kaybetmeyenlere göre daha fazla bu rahatsızlıkları geçirme ihtimaline sahiplerdir.

perseverance-quotes-19Depremi yaşayan bireylerin duygusal olarak yeniden eskisi gibi olabilmeleri ve yaşamlarının kontrolünü tekrar kazanabilmeleri için toplumsal olarak bizlere düşen görevlerin en başında depremzedelerin yaşamlarının devamı için temel ihtiyaçlarını ( barınma, yemek, giyim v.s. ) karşılayabilmemizdir. Bu şekilde depremzedeler kendilerini güvende hissedebilirler ve stresle başa çıkabilmeleri daha kolaylaşabilr. Uzun süreli kalıcı bir sosyal destek ağı kurulmalıdır. Yardımların özellikle sosyal yardımların depremden sonraki aylarda da devam etmesi, sosyal faaliyet alanlarının oluşturulması, iş imkanlarının sunulması bu felakete maruz kalmış bireylerin uzun dönemde travmanın üstesinden gelmelerini kolaylaştırabilir.

Deprem sonrası şüphesiz ki çok zorlu bir süreçtir, bireylerin kendilerine gelmesi ve yaşamlarına eskisi gibi devam edebilmeleri için ilk önce kendilerine sabırlı olmaları gerekir. Depremi yaşayan diğer bireylerle dayanışma içerisinde olarak, sıkıntıları paylaşarak, benzer duygulara sahip oldukları için  zorluklara birlikte göğüs germeleri duygusal olarak yalnız olmadıklarını hissetmelerine sebep olabilir. Depremzedelerin deprem anını, o anda neler yaşadıklarını, neler hissettiklerini kendi kendilerine düşünmeleri, çevresindekilere bu anları sıklıkla anlatmaları ruhsal bir boşalıma neden olur. Bu da deprem anına yönelik duyarsızlaşmanın ortaya çıkmasını sağlar. Bizler çevremizde depremi yaşayan bireylere, o anları üzülseler bile sıklıkla anlatmalarına olanak sağlayabiliriz. Depremden kazanımlı çıkmak mümkündür, böyle dehşet verici ve zorlu süreçleri olan bir felaketin ardından maddi olarak ve psikolojik olarak toparlanmak özgüvenlerinin güçlenmesini sağlayacaktır.

Depremin belki de en zorlu taraflarından biri, çocuklara bu durumun nasıl anlatılacağı ve yetişkinlerin onlara nasıl yardımcı olacağıdır.  Çocuklar depremden korktukları kadar, bu felaketin ardından hayatlarında ne gibi değişiklikler olacağından ve belirsizliklerden korkarlar. Özellikle ergenlik öncesi yaşlardaki çocuklar için soyut kavrama yetenekleri gelişmediği için bu belirsizlikler daha kaygı ve korku verici olabilir. Çocuklarda  yaşamış oldukları depremin hemen ardından ya da bir süre sonra bir takım psikolojik sıkıntılar gözlenebilir. Alt ıslatma, içe kapanma, parmak emme, kabuslar, yalnız yatmaktan korkma, ebeveynlerinin eteğinden hiç ayrılmama, öfke nöbetleri gibi davranışlara rastlanabilir. İlk başta ona güven verilmelidir. Deprem sonrasında çocukların temel ihtiyaçları hızlı bir şekilde karşılanmalı ve onlar için hızla güven ortamları oluşturulmalıdır. Eğer aile bireylerinden bir kayıp yoksa  mümkünse tüm aile ya da bağlı olduğu bir aile bireyiyle diğer illerde bulunan akrabalarının yanına gitmeleri sağlanabilir. Bu şekilde çocuk deprem sonrasında çevredeki yıkılmış binaların, karmaşanın travmatik etkisini yaşamaya devam etmemelidir. Aile bireylerinin bir arada olması sağlanarak birlik beraberlik duygusunu yaşamasına olanak tanınmalıdır.  Çocuklara bu felaketin kendi suçu olmadığı, doğal bir afet olduğu yaşına göre anlayacağı bir dille anlatılmalıdır. Örneğin depremin her an her yerde olabildiği, binaların insanlar tarafından sağlam yapılmadığı için yıkıldıkları anlatılabilir. Daha küçük yaştaki çocuklara da depremin yağmur gibi fırtına veya güneş gibi dünya için gerekli ve normal, doğal bir olay olduğu söylenebilir. Çocukların yaşadıkları şeyleri anlaması için onlara depremle ve çevrelerinde olup bitenle ilgili bilgi verilmeli, sorularına sabırla, geçiştirmeler yapmadan sade bir dille cevap verilmelidir. Çünkü çocuklar bilmedikleri şeylerden daha çok korkarlar. Olanaklar dahilinde gündelik alışkanlıklarını devam ettirmesine imkan sağlanmalıdır. Gerginliklerini azaltmak, dikkatini deprem dışında yöneltmek için oyun imkanları tanınmalıdır. Çocuklar ebeveynlerin ve yetişkinlerin bu gibi durumlar karşısında verdikleri tepkileri dikkatle incelerler. Bu sebeple insanlardaki yoğun korku, endişe veya öfkenin, çocuklarda  daha yoğun yaşandığı unutulmamalıdır.

Merve Tunay Dünya

Klinik Psikolog

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam97
Toplam Ziyaret320294
KİŞİSEL GELİŞİM-MAKALELER